Fred Perry


Fred Perry, şu son zamanların "popüler" markası. İzmir'de hala çok yaygın değil ama İstanbul'da Lacoste'a rakip olarak hızla yükseliyor. Peki ya ben buna seviniyor muyum? Hayır, umarım Brooksfield gibi unutulup bir köşeye atılır...

Markanın adı 3 kez Wimbledon, 1 kez Davis kazanan tenisçi Frederick John PERRY'den geliyor. Sembolü ilk olarak bir pipo olacakmış ama daha sonra başka amblemler bakarlarken Fred'in Davis Cup için giydiği süveterin üzerindeki çelenk(laurel wreath) seçilmiş. Zaten bu sembolü Fred Perry gururla taşımış senelerce. Gerçekten hayatımda gördüğüm en güzel amblemlerden biri...



Fred Perry 1909'da Stockport'ta doğmuş. Ealing bölge okulunda masa tenisine ilgi duymuş (Fred Perry'nin tenis ayakkabılarının yanında masa tenisi ayakkabıları da vardır), çok çalışmasının sonucunda 1928'de şampiyonluğu kazanmış. Ancak sonra başka bir spora gönlünü kaptırmış: Tenis. Bunun nedeni ise o zamanlar tenisçilerin şimdiki futbolcular kadar çok para kazanıyor olmalarıydı (gerçi hala kazanıyorlar ama neyse). Tenis Fred'i daha da yukarıya taşımış. Ancak annesinin ölümü nedeniyle oynadığı tenis klubünden ayrılmak zorunda kalmış. Bir sene sonra babasının sayesinde tenise devam etme şansını yakalayan Perry, ilerleyen yıllarda bir çok turnuvaya katılmış, Amerika'ya gitmiş. Amerikalı bayanlarla takılmış uzun süre, İngiliz aksanı ve sempatik tavırları sayesinde popüler bir isim haline gelmiş. Zaten kendisi zamanının ünlü playboylarından biri olarak bilinir.

Marka ilk olarak süveter üretmekle başlamış. Sadece önemli oyunculara verilen ürünler maçlarda kullanıldığında, Fred Perry markası da oluşmaya başlamış. Markanın satış başarısını en çok arttıran ise tabii ki bir klasik haline gelmiş polo t-shirtler.

Fred Perry, 1960'lardaki mod hareketi sayesinde altkültürde yerini aldı. Artık Fred Perry bir spor markası olmasının yanısıra aynı zamanda bir sokak markasıydı. Modlardan sonra skinhead'ler arasında da Ben Sherman ile birlikte en beğenilen markalardan biri oldu. Punk hareketi için fazla lüks olduğundan pek tutulmasa da, rudeboy'lar için de önemli bir marka haline geldi Fred Perry. 90'ların başında yükselen indie hareketinin takipçileri, modlardan etkilendikleri stil içerisinde Fred Perry'i de kullanmışlardır. Günümüzde halen indie ve indietronica kültürünün içerisinde özel bir yere sahiptir.

Ayrıca Fred Perry marka olarak bir çok grubu kendi sitelerinde tanıtır, onlara bir nevi sponsor olur. Bunların arasında The Rakes, Tokyo Police Club, The Enemy, Harrisons'ı sayabiliriz. Hatta The Rakes'in vokali Alan Donohoe Fred Perry için mankenlik yapmıştır.

Yani kısacası bu bir altkültür markasıdır, üzerine pahalı birşey geçirmeye çalışanlar lütfen Diesel'inize geri dönün..

Posted by perry boy 00:08  

3 Comments:

  1. zerofeelings said...
    hoşgeldinn :) muck
    ilke said...
    hoşgeldin
    birine "kes sesini yat zıbar" demek çok zevkliymiş.
    Utku said...
    Efem, sayfanızı ve yazınızı şans eseri buldum. Hepsini okudum. Bunlar sizin görüşleriniz fakat Fred Perry'nin Türkiye mümessilinin sizinle aynı düşüncede olduğunu sanmıyorum. Eğer olsaydı Behlül ve Ezel'e sponsor olmazlardı. Lacoste, Paul Shark, Barbour, Replay, Diesel parladı, bitti. En azından bizim gençlerimiz için... Şimdi onlar Fred Perry çakmalarıyla dolaşmak istiyorlar :) Lütfen serbest bırakın. Onlar döneceğine biz kendimize yeni markalar arayalım :)
    Sevgiler

Post a Comment